Konu 04 UYAP Teknik Altyapısı Eralp Avukatlık Bürosu
Konu 04 UYAP Teknik Altyapısı Eralp Avukatlık Bürosu
Olsa olsa, cahiliyye devri insanlarına lâyık bir zihniyet olur. Doğum, yerine göre hayatî tehlike arz eden bir ameliyat olabilir. Böylesine ciddî bir olay, elbette sadece mânevi dua ile geçiştiritlemez. Önce maddi tedbirler alınır, yâni gereken ebeye, doktora gidilir, alâka ve muayenesi temin edilir; bundan sonra sıra manevî tedbire, yâni duaya gelir. Gerek bu işlemleri yapan ve yaptıranlar, gerekse bugünkü şekliyle yüz ve diğer organlarda estetik ameliyata başvuranlar, Allah tarafından kendilerine verilen şekil ve güzelliği kabul etmeyerek kadere itiraz etmekte ve ilâhî sanatı beğenmemektedir. İşte hiçbir mazeret ve ciddî sıhhî bir sebep yokken, sırf güzellik düşüncesiyle estetik ameliyatı yaptırmak meşru görülmemektedir. Ancak bütün bunlara karşın içinde bulunduğumuz koşullarda ne kadar İslâmî ölçülere uyarsa uysun Müslüman bir kadın çarşıda, sokakta, iş hayatında kötülerin gözünden kendini koruyamamaktadır. O bakımdan geçimi zor şartlar içerisinde olsa da kadınlar sokaklardan uzak olmalıdır. Kadın, almış olduğu mirastan erkeğe sadece gönül rızası ile olanın dışında hiç bir şey harcamamakta serbesttir. Buna karşılık erkek, her durumda harcamak görevi ile yükümlüdür.
Bu evlilik, bütün Mısırlılar üzerinde büyük bir te’sir icra etti. Müslümanlarla Mısır’daki Bizanslılar arasında çıkan savaşta, Mısırlılar tarafsız kalmış, Bizanslılara arka çıkmamışlardır. İşte bunun sebeplerinden birisi de, kendi milletlerinden olan bir kadının, Hz. Resulullah (sav) İslâm’a davet için etraftaki hükümdarlara mektuplar gönderiyordu. Bunlardan birisi de Mısır hükümdarı Mukavkıs’tı. Mukavkıs, elçiyi güzel bir şekilde karşılamış, Hz. Peygamber’e birtakım hediyelerle birlikte iki de cariye göndermişti. Yolda bu iki cariye, Müslümanlık hakkında malûmat sahibi olduktan sonra, İslâm’ı seçmişlerdi. Bunlar Medine’ye varınca, Resulullah Mariye’yi kendisine almıştı.
Bilindiği gibi, Mekke dönemi daha ziyade iman esaslarının, Medine dönemi ise İslâmî hükümlerin tesis ve tahkim dönemidir. Bu dönemde cereyan eden olaylar, ya geçmişten gelen toplumda yer etmiş batıl bir hükmü kaldırıyor, yerine yenisini koyuyor, ya da yepyeni bir hüküm ihdas ediyordu. Aişe gibi dirayet ve fetaneti olan bir kadındı. Bir mürşide ve mübelliğe olma istidadındaydı. Onun için bir taraftan şefkat eli onu, himayeye alırken, diğer taraftan da, bilhassa kadınlık âleminin medyûn-u şükran olabileceği bir talebe daha ilim ve irşad medresesine kabul ediliyordu. Gebe kalmadan gerekli tedavi yapılmalı, devamlı temiz tutmaya gayret etmelidir. İlk ve son üç ayda mümkün olduğu kadar müdahaleye dikkat edilmelidir. Gebeliğin başından sonuna kadar on-on iki kilo alınmalıdır. Bazı besinlere aşırı düşkünlük, bazılarından tiksinti, veya abur-cubur yemek, kişiyi zararlı bir hale itebilir.
- Ömer’in gönlü hoş edilmiş, kocasının ölümüne üzülen ve yalnız kalan birisinin bu yalnızlığı giderilmiştir.
- Bu çeşit tağliz (ağır sözlerle caydırma) işi, hadislerde bazan imanın olmadığı şeklinde yapılmıştır.
- Cehenneme gelince, onda da küfür, şirk, isyan, zulüm, ahlaksızlık, kadere itiraz, kibir, riya gibi oraya layık nice kötü sıfatların sahipleri, ayrı ayrı azap tabakalarında cezalarını çekmekle meşguller…
- Bu soruya hiç tereddüt etmeden “elbette” diye cevap veririz.
Öyle ki, babasından kalan mirasla geçinemeyecek hâlde bulunan bekar veya dul kız kardeşe, erkek kardeşin yardım etme, zaruri ihtiyaçlarını karşılama mecburiyeti vardır. Erkek evlendikten sonra üzerine aile yükü binecek, kendisinin, çoluk çocuğunun, hatta anne-babası ve muhtaç oldukları takdirde dinen bakmakla mükellef olduğu akrabalarının nafakalarını karşılamak durumunda kalacaktır. Erkek çocuklar mirasla servet ve varlık içinde yüzerken, aynı babanın çocuğu olan kızlar fakruzaruret içinde çırpınmaktadır. İşte onun için her kadın idrak ve anlayış gösterip, bu hususlara çok dikkat ederek riayet etmelidir. Kadın efendisinden izinsiz bir yere gitmemeli, gitmek zarureti hasıl olduğunda efendisini haberdar ederek rızasını almalıdır. Aynı zamanda gittiği yerden geç kalmayarak evine erken dönmelidir.
Arzulanmaya ve şehvetsiz de olsa sevilmeye muhtaç olan kadın, her ay belirli bir süre adetli günlerinde ilgisiz kalmaktan ve sevimsiz olduğu şeklindeki üzücü şartlanmalardan ötürü rahatsız olabilir. Onun için bu günlerinde kadınları ilgisiz bırakmak doğru değildir. İstihaze kanı, ne oruca, ne de namaza engel değildir. Ancak istihaze hâlindeki kadınlar, özürlü hükmünde bulunurlar. Özürlülerin tâbi olduğu hükümlere uygun olarak ibâdetlerini yaparlar. Hayız müddeti içinde gelen kan tamamiyle kesilmedikçe, âdet son bulmuş olmaz.
Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi, “O zaife kız pederinden şefkate ve kardeşinden merhamete çok muhtaçtır. Hükm-ü Kur’an’a (Kur’an’ın hükmüne) göre o kız pederinden endişesiz bir şefkat görür.” İkinci şık, mü’min erkek, karısının sözüne uyup davasından ve çalışmalarından vazgeçecektir ki, bu da o erkeğin, fasık olmasına ve dinden uzaklaşmasına neden olacaktır. Son yıllarda bunların birçok örnekleri bulunmaktadır. Bu durumda ölüm, düşürme ve çıkarma fiiline bağlı bulunmadığından buna (erken doğuma) sebep olanlara tâzir gerekir; tâzir devletin veya hâkimin takdirine bırakılmış cezâdır. Diğer taraftan bazı art niyetli şoföre rastlamak mümkün olduğu gibi, rahatsız edici konuşmalara muhatap olmak mümkündür. Bir yerde bunun önüne geçmek için akıl ve feraset melekesini kullanmalı, bu gibi insanlarla karşılaşmamaya gayret etmeli. Fakat dini konularda Allah’ı, ölümü, ahireti ve dini duygu ve düşünceleri hatırlatan konuşmalar olursa, elbette bunlar yasak olmadığı gibi sevabı da vardır. Bu ölçülerle hareket ettiğiniz zaman, günaha girmeyeceğinizi ve kendinizi koruyacağınızı söyleyebiliriz. Bu temel kurumu oluşturan, yöneten, yönlendiren dinî, ahlâkî, hukukî kurallar vardır. Taraflar kuralları bozar, hakları çiğnerse düzeni sağlamak ve adaleti gerçekleştirmek üzere çeşitli tedbirler ve müeyyideler devreye girecektir.
“Çünkü sizler ötekine berikine çokça lanet eder, kocalarınıza karşı nankörlükte bulunursunuz. Ne gariptir ki, kendine hakim akıllı ve dinine bağlı bir kimsenin aklını, sizin kadar eksik dinli hiçbir kimsenin çelebildiğini görmedim.” “Erkeklerinizden iki de şahit yapın. Eğer iki erkek bulunmazsa, razı olacağınız şahitlerden bir erkekle iki kadın yeter. Böylece kadınlardan biri unutursa diğerinin hatırlatması (sağlanmış olur).” (Bakara, 2/282). Hayız ve nifaslı halde olanlar, Kur’an-ı Kerîm’i okuyamamakla beraber, onu dinleyebilirler.Hayızlı olanlara dua konusunda bir sınırlama getirilmemiştir, her türlü duayı okuyabilirler. Bu delikler kulak etlerinin birleşmesiyle kapanmışsa, bunları tekrar deldirip içini yıkamak gerekmez. Bu delikler kirle dolmuşsa, temizlemek mümkünse temizlenir. Mesela; bu deliklere küpe kolaylıkla takılıyorsa, küpe takarak arası temizlenebilir.
Kadın, tabiî temayyülleri sebebiyle çabuk heyecanlanan ve merhamet tarafı ağır basan, davanın şart ve sebeplerinin tesiri altında kalması mümkün olan bir tabiata sahiptir. Dolayısıyla burada şahitlerden birinde herhangi bir sapma olduğunda, diğerinin ona hatırlatarak, gerçeğin ortaya çıkarılmasını garanti altına alma maksadı vardır. Âyet-i Kerimede iki kadının şehadette bir erkeğe mukabil sayılması, bu mevzunun onun asıl meselesi olmaması ve psikolojik yapısından kaynaklanan zabt eksikliğidir. Yoksa mesele, kadın ve erkek eşitliğini iddia edenlerin dediği gibi, kadının insan yerine konulup konulmamasıyla, ona değer verilip-verilmemesiyle ve kadın-erkek eşitliği veya eşitsizliğiyle hiçbir ilgisi yoktur. Yalnız, kadınlar musafaha ve kucaklaşma sünnetini cadde ve sokak gibi yabancı erkeklerin görebileceği bir yerde yapmamaya dikkat ederlerse daha isabetli olur. Zaten takvaya riayet eden mümin kadınlar her vakit İslâmî edep ve erkâna riayet ederler. İslam’ın çizdiği hayat prensibine göre, kızın çalışıp kazanma mecburiyeti yoktur. Bu, ona layık görülen bir şefkat ve merhametin neticesidir. Kız, baba evinde bulunduğu müddetçe, ihtiyaçları babası ve onun yerindeki yakın erkek akrabaları tarafından karşılanır, gözetilir, himaye edilir. Evlendikten sonra da geçimi, nafakası ve ihtiyaçları kocasının üzerine geçer.
“Sizin en hayırlınız hanımına karşı en iyi olandır.” (Tirmizi, Radâ, 11; İbn Mace, Nikâh, 50). Demek ki, bir tövbenin kabul olması, bir günahın affa liyakat kazanması için, hiçbir mazeret yokken o günahta ısrar edilmemesi şartı aranmaktadır. Sirval, Anadolu hanımlarının vücut hatlarını belli etmeyecek bollukta giydikleri şalvarı hatırlatıyor insana. Bu kadar bolluktaki şalvardan kimsenin şikayeti de olmamaktadır. Toplumun böyle bir kimlik korumasına ihtiyacı da kesbahsegel. Cinsiyet karışımı söz konusu olacak nerdeyse. Cünüpken veya hayızlı iken kılları, tırnakları ve tüyleri kesmek, kaş aldırmak caiz midir? Buna göre, Besmele de Kur’ân’dan bir âyet olduğundan hayızlı iken yazılmaması daha isabetli olur. “Cünüp veya hayızlı olanların yazmakta oldukları satırların arasına Kur’ân’dan bir âyet yazmaları mekruhtur. Fakat yazdıkları bu âyetleri okumazlarsa mekruh olmaz.” Bunun için hayatî ve zarurî bir maslahat yoksa, vücutta bulunan mevcut durumu değiştirmeye gitmemek lâzımdır. Çünkü böyle rast gele yapılan bir tasarruf insanı ağır bir mesuliyet altına sokabilir.
Bazı ailelerde ise çocuk üç yaşına kadar da emebilmektedir. Bu meselede İmam-ı Şâfiî, Kur’ân’da sınırı belirtildiği gibi iki yıldan fazla bebeğin emzirilmemesi gerektiğini belirtirken, çocuk kendi kendine yemeğini yiyinceye kadar emebileceği görüşünü ifade eden âlimler de bulunmaktadır. 4Bunun için mümkünse, gerek kız, gerekse erkek İmam-ı Âzam’ın içtihadına göre otuz ayı geçirmemeli. Ancak çocuğun beslenme problemi varsa, uzatılmasında da bir mahzur bulunmamaktadır.Üç aylar içerisinde çocuğun sütten kesilmesinin bir mahzuru bulunmamaktadır. Bize göre kadının aile hukukunu çiğnemesi halinde bir ıslah tedbiri olarak ve içinde yaşanılan topluluğun örf ve âdetine uyularak serbest bırakılan “kocanın karısını dövmesi” eylemi, Hz. Peygamber (asm) tarafından toplum ıslah edilerek, insanın ve özellikle zevcenin dövülemeyeceği ifade ve telkin edilerek ortadan kaldırılmış, “iyi bir kocanın karısını dövemeyeceği” kaidesi, bu yakışıksız davranışın önüne bir set olarak konmuştur. Burada sünnet (Resûlullah’ın sözleri ve uygulaması) âyeti neshetmemiş, tarihîliğini, yerelliğini ve kültürel bağlamını açıklamıştır. Ancak bu noksanlık keyfiyet bakımından değil, kemiyet bakımındandır. Yani kadın bu zaman zarfında namaz kılmamakla aynı zamanda bir farzı yerine getirmektedir. Çünkü kadının âdet günleri içinde sözünü ettiğimiz ibadetleri yapmaması farz, yapması ise haramdır. Demek ki, kadın namaz kılmazken de bir çeşit ibadet yapmakta; yine Allah’ın emrine uymakta, dolayısıyla sevabını o cihetten almaktadır. Anlamındaki hadisi genel olarak bütün milletleri ve kadınları değil, bu sözün söylenme sebebi olan özel bir devlete yorumlamışlardır.